" dört mevsimdi aşk. bazen yaz ~fazla
sıcaktı, dokunan yanıyordu. bazen kış ~fazla soğuktu, dokunan üşüyordu,
ama bir süre sonra yakıyordu canını, hemen çekiyordun elini. bazen bahar
~fazla mutluydu, taa ki arılar gelene kadar. ve çoğu zaman da sonbahar
~erişilemez yapraklar vardı, zıplasan da yetişemiyordun. biz baharı
yaşıyorduk şimdilik, mutluluk oyununu... "
~feriha günlüğünü kapatıp çekmecesine kaldırdı ve ışığını söndürerek
örtüsünün içine girdi. çok yorulmuştu. gözlerini yumar yummaz uyumuştu~
sabah
emir__
~keyifliydim bu sabah. duşumu aldım ve tam çıkmış,
saçlarımı havluyla kuruluyordum ki telefonum çaldı. ekrandaki ismi
görünce yüzümde bir sırıtma belirdi ve hemen açtım telefonu~
emir: koray?
koray: baba naber?
emir: iyidir nolsun. duştan çıktım şimdi. senden? gerçi benimki pek soru olmadı dün geceden sonra heralde
koray: dün gece noldu ki?
emir: oğlum bahçede gördük sizi handeyle. öpüşüyodunuz
koray: siz mi?
emir: ferihayla ben
koray: vaay siz ne iş?
emir: bişey yok koray
koray: hadi öyle olsun bakalım. neyse kanka ben kapıyorum. duş alıp handeyi uyandırıcam
emir: ooo... kaldır bakalım koray efendi
~
korayın evi
~koray havlusunu eline sardı ve banyodan çıktı. hande yüz üstü
uyuyordu. çok masumdu böyle. örtü bacaklarını ve kalçalarını kaplıyordu.
sırtı açıktaydı. sol omzundaki dövme dikkatini çekti korayın. çok küçük
harflerle 'love' (aşk) yazıyordu. koray gülümsedi ve handenin yanına
gelip uzandı. boynuna küçük öpücükler kondurmaya başladı ve hande
nihayet uyandı ve yüzüdtü dönüp örtüyü göğüslerini de örtecek şekilde
yukarı çekti ~
gülümsedi hande: günaydın
koray: günaydın güzellik
~koray handenin üzerine eğildi. ellerini handenin başının yanına yatağa dayadı. handeyle çok yakınlardı~
hande: sakın bi daha sabah sabah yapma bunu bana
koray şaşırmıştı: neden?
hande: çünkü sabahlardan nefret ederim
koray: yani?
hande: nefret edeceğim zamanlarda senle beraber olmak istemiyorum
koray güldü: haa iltifatmış. ben de arkasından kötü bişey gelicek diye bekliyorum
hande: aslında kötü bi haberim var sana
koray: ne o?
hande: ben seni çok seviyorum
koray: bunun nesi kötü?
hande: ya sana bağlanır da kopamazsam? o zaman nolucak?
koray: o zaman herşey çok daha güzel olucak. çünkü o zaman ben de senden kopmayacağım, kopamayacağım
hande: seni seviyorum
koray: bana bilmediğim şeyler söyle
hande: ukala! ~hande korayı hafifçe ittirip kalmak istedi ama koray
onu yatağa geri yatırdı ve dudaklarına çok kısa ama anlamlı bir öpücük
kondurdu. dudakları birbirinden ayrılırken koray gözlerini yeniden açtı
ve sessizce fısıldadı~
koray: ben de seni çok ama çok seviyorum
hande: emin misin? daha çok yeniyiz
koray: hayır değilim. çünkü ben başka bir şeyden şüpheleniyorum. ya sana aşık olduysam?
hande: artık geri dönüşün yok. geri dönüşümüz yok
koray: neden?
hande: çünkü ben de sana aşık oldum. ve bu sefer ciddiyim
koray: çünkü ötesi yok...
~
ferihanın evi
~ferihanın telefonu çaldı~
emir: canım? naber?
feriha: iyiyim sen nasılsın?
emir: iyiyim. feriha kapıdayım kahvaltı edelim mi?
feriha: nee? kapı mı? emir saçmalama ben daha pijamalarımlayım
emir: tamam sorun değil beklerim ben arabada
feriha: ya olmaz öyle beş gel bari buraya
emir: geliyorum görüşürüz
feriha: görüşürüz
emir__
~arabadan inip koca villanın kapısını çaldım. ferihaya tam 'günaydın'
diyecektim ki üzerindeki saks mavisi saten geceliği gördüm. dekoltesi
vardı ve gövdesi dantelli gibiydi. içi görünüyordu biraz. dilim
tutulmuştu. o an aklımdan geçen tek şey şuydu: 'hatun taş!' ~
feriha: geç içeri emir. kusura bakma keşke haber verseydin böyle çıkmazdım karşına
emir: yok önemli değil. sen giyin canım ben bekliyorum
~
~feriha çok geçmeden üzerinde şifon straplez yeşil elbisesiyle
aşağıya indi. saçları düzdü önceki geceden kalma. hafif bir makyaj vardı
yüzünde. ayağında burn açık siyah babetleri vardı ve siyah çapraz
çantasını takmıştı~
emir: çok güzel olmuşsun bitanem
feriha utanmıştı: sağol
emir: kimse yok mu evde?
feriha: annem alışverişe gitti. sabah boş oluyomuş avm'ler. babam işe
gitti. evrakları toparlayacakmış. yarın iş seyahatine gidiyor. evdeki
kadının da izin günü
emir: tamam canım çıkalım hadi
~
kahvaltıda
emir: bi kahvaltı tabağı alalım ortaya. birer tabak da yumurta söyliyelim
feriha: olur
emir: nasıl olsun yumurtan?
feriha: omlet
emir: ~garsona döndü~ tamam biz bi kahvaltı tabağı, bi omlet, bi de menemen istiyoruz
garson: hemen efendim. kahvaltı tabağında ekmekleriniz köy ekmeği mi olsun?
feriha: evet
garson: ne içersiniz?
feriha: kahve ama bol süt bol şeker olsun
emir: bana da çay olsun. iki şeker
garson: peki beyfendi, başka bi arzunuz?
emir: yok sağolun
~emirle feriha sohbet ediyordur. o sırada kahvaltı salonuna el ele
bir çift gelir ve emirin ağzı açık kalır. çok sinirlenmiştir...~
acaba kim bu??
3.bölüm sonu